Bu Ülkede Erken Seçim Olmalıdır, Çünkü Mevcut Yönetim Halkın Sorunlarını Çözemiyor! | Saadet Partisi
 
   

Bu Ülkede Erken Seçim Olmalıdır, Çünkü Mevcut Yönetim Halkın Sorunlarını Çözemiyor!

19.2.2025

Bu Ülkede Erken Seçim Olmalıdır, Çünkü Mevcut Yönetim Halkın Sorunlarını Çözemiyor!

Genel Başkanımız Mahmut Arıkan, TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Yalnız Türkiye’nin değil tüm dünyanın yeniden şekillendiği günlerin yaşandığını ve gündemin çok hızlı bir şekilde değiştiğine dikkat çeken Genel Başkanımız Arıkan, şunları söyledi;

“Hemen hemen her gün, bir gözaltı haberi, bir soruşturma haberi izliyoruz. Yakasında parti rozeti varmış gibi davranan bazı yargı mensupları, nöbeti hiç bırakmıyorlar. Olur da bir muhalif ses çıkarsa, iktidarı eleştiren olursa diye tetikte bekliyorlar. Gazeteciler canlı yayında gözaltına alınıyor. Sendika başkanları canlı yayında gözaltına alınıyor. Belediye başkanları sabah olmadan evlerinde, siyasi parti genel başkanları akşam yemeğinde gözaltına alınıyor! Ancak, Kartalkaya’nın ‘asıl sorumlularının’  gözaltına alındığını haber bültenlerinde hala göremedik. 6 Şubat depremlerinin, Soma faciasının ve Çorlu tren kazasının gerçek sorumlularının hesap verdiğine şahit olamadık. Sokaklarda çeteler, ihalelerde yandaşlar cirit atıyor, iktidar ne yapıyor? Çetelerin peşine düşmek yerine; siyasetçi ve gazetecilerin çetelesini tutuyor. Aslında Türkiye bir gözaltı süreci değil bir gözdağı süreci yaşıyor!

MUHALİF OLAN HER SES KESİLİYOR!

Şu an Türkiye’de konuşan herkes risk altında! Eğer iktidarın hoşuna gitmeyecek bir şey söylerseniz,  bir sabah kalktığınızda, kapınızda polislerle karşı karşıya kalabilirsiniz. Bu zihniyet öyle bir hale geldi ki, artık her muhalif görüş, bir darbe iması olarak yorumlanıyor. 23 yıl sonra, hele hele Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden sonra; yapılan eleştirilerden ‘darbe’ diye tetiklenmek, bir şeylerin yolunda gitmediğini gösterir! Örneğin TÜSİAD olayı. Mesele TÜSİAD ya da MÜSİAD meselesi değildir. Mesele iktidarın bizzat kendisidir. Ekonomiyi yönetemiyorlar,  krizleri bitiremiyorlar, halkın sorunlarını duymuyorlar, adaleti sağlayamıyorlar, güveni tesis edemiyorlar, kısaca ülkeyi yönetemiyorlar! Ülkeyi yönetmeyi beceremeyince ne yapıyorlar? Bu sorunları dile getirenleri susturuyorlar! Muhalif olan her sesi kısmaya çalışıyorlar. Eleştireni susturarak, gerçekleri örtbas etmeye çalışıyorlar. Mesele budur!

AK PARTİ MİLLETTEN KOPMUŞTUR!

Türkiye’yi yıllardır yöneten AK Parti milletten kopmuştur. Bunun son örneği AK Parti milletvekilinin “Gidin, sağlık çalışanlarının gırtlağına yapışın!” dediği konuşmadır. Bu arkadaşların en büyük yanılgısı şudur! Büyük adalet sarayları yaparak adaleti, büyük hastaneler yaparak sağlık sistemini düzelteceklerini zannediyorlar. Siz ülke mi yöneteceksiniz, yoksa müteahhitlik mi yapacaksınız? Önce bunun bir cevabını verin! Bu zihniyet yüzünden, yanlış sağlık politikanız yüzünden Türkiye’de hem hasta mağdur hem doktor mağdur. Vatandaş randevu almak için aylarca beklemek zorunda kalıyor, Paranız yoksa MR ve tomografi için aylar sonrasına gün veriliyor! Sağlıkta dönüşüm dediler; hastaneyi ticarethaneye, hastayı müşteriye, hekimi hedef tahtasına, ameliyat masasını, pazarlık masasına dönüştürdüler. Bu kadar yanlışın içerisinde "yenidoğan çetesi"ni çıkartmayı da ihmal etmediler! Bu bozuk sistemin çözümü, sistemin köklü bir şekilde yeniden inşası ile olacaktır. Bozulan sistem yeniden inşa edildiğinde; herkesin kolayca ulaşabileceği, aile hekim sayısının yeterli olduğu, diyetisyen, psikolog gibi sosyal hizmet uzmanlarının yer aldığı birçok tetkikin yapılabildiği merkezler olacaktır. Böylece vatandaşlarımız, basit bir tedavi için uzak hastanelere gitmek zorunda kalmadan, yakındaki sağlık merkezlerinden hizmet alabilecek.

NE SAHTESİNDEN NE DE GERÇEĞİNDEN VAZGEÇİREMEDİLER!

Sağlık sistemi insan odaklı olmaktan çıkıp ticarete dönüşürken, insanların sağlığı da her geçen gün daha büyük risklerle karşı karşıya kalıyor. Bunun kötü örneklerinden birini de sahte alkol meselesinde yaşıyoruz. Yine yanlış politikalar nedeniyle, bu hükümet ne insanımızı alkolden vazgeçirebildi, ne de sahte alkol üretimini durdurabildi! ‘Vergileri artırırsak alkol tüketimi azalır’ demek de ‘Vergileri düşürelim, fiyatlar ucuzlasın’ demek de yanlıştır. Öyle görünüyor ki yüksek vergi ve yüksek fiyatlar insanlarımızı alkolden uzaklaştırmıyor, sadece sahte alkol üreticilerini cesaretlendiriyor. Alkol tüketimini azaltmanın çözümü, fiyatları artırarak değil, insanları alkol bağımlılığına iten sebepleri ortadan kaldırarak bulunabilir. Biz, gerçek ya da sahte fark etmeksizin; insanımızı özellikle gençlerimizi alkolden korumak zorundayız. Bu ekonomik bir mesele değil, gelecek meselesidir, hayat meselesidir! Bu hayat meselesiydi, şimdi size ekonomik meseleden bahsedeceğim.

LÜKS VE ŞATAFATTAN YAPILMAYAN TASARRUF ASGARİ ÜCRETLİDEN, EMEKLİDEN YAPILIYOR!

AK Parti Genel Başkan Vekili, asgarî ücretliye ve emekliye düşük ücret verilmesinin nedeni olarak enflasyonu gösterdi. Özeti şu: ‘zam yaparsak ihtiyaçlarını giderecekler, böylece enflasyon yükselecek.’ Alın size bir tane daha halktan kopmuş yönetici açıklaması! Peki biz de soruyoruz,  o zaman: Vergilere, devlet garantili ihalelere, cezalara ve enerjiye yapılan zamlar enflasyonu yükseltmiyor mu? Kendi zamlarınız söz konusu olunca da aynı şey geçerli mi? O enflasyonu artırmıyor mu? Elbette bunun bir cevabı yok. Bunun adı düpedüz ‘harami’ düzenidir. Öyle görünüyor ki; lüks ve şatafattan, faiz lobilerinden, yandaşlara yapılan ihalelerden yapılmayan tasarruf; asgarî ücretliden, emekliden yapılıyor.

ERKEN SEÇİM OLMALIDIR, MEVCUT YÖNETİM HALKIN SORUNLARINI ÇÖZEMİYOR

Bir gerçekle yüzleşelim: Mevcut iktidar, yirmi yılı aşkın bir süredir yönetimde. Ancak gelin görün ki, nereye baksak bir kriz var! AK Partili yetkililer çıkıp diyor ki: ‘Erken seçim değil ama öne alınmış seçim olabilir.’ Peki farkı ne? Adını ne koyarsanız koyun, bizim için fark etmez! Halep oradaysa arşın burada! Seçim olacaksa buyurun hemen yapılsın. Biz Saadet Partisi olarak hazırız. Bu ülkede erken seçim olmalıdır! Çünkü mevcut yönetim halkın sorunlarını çözemiyor.

Peki, bu kadar çaresiz kalmış bir yönetim, erken seçime gitme cesareti gösterebilir mi? Onlar kaçınabilir, erteleyebilir, adını değiştirebilirler ama biz biliyoruz ki bu ülkede seçim ihtiyacı her gün daha da büyüyor. Halkın iradesinin sandığa yansıması en doğrusu olacaktır. Çünkü bu ülkenin artık kaybedecek bir dakikası bile yok!

TÜRKİYE’NİN GERÇEK GÜNDEMİ EMEKLİNİN, ASGARİ ÜCRETLİNİN FİTREYE MUHTAÇ EDİLMESİDİR!

Türkiye’nin gerçek gündemi,  iktidarın bilerek, isteyerek değiştirdiği suni gündemler değil, bütçenin daha ilk aydan 139 milyar TL açık vermesidir. Kredi kartı borcunu ödemek için başka bir kredi kartından nakit çeken insanlardır. Bebek bezini paketle alacak parası olmadığı için tek tek alan annelerdir. Türkiye’nin gerçek gündemi mübarek Ramazan öncesinde ürünlere zam üstüne zam gelmesidir. Ramazan kolisi bekleyen milyonlardır. Biliyorsunuz, bu hafta diyanet, asgari ücretliye fitre verilebileceğini açıkladı. Türkiye’nin gerçek gündemi Türkiye yüzyılında, asgari ücretliyi, emekliyi, işçiyi fitreye muhtaç hale getirenlerdir.

Depremde vatandaştan bağış isteniyorsa, sel felaketinde yardım bekleniyorsa, Ramazan’da asgari ücretliye fitre verilir deniyorsa, gençleri evlendirmek vakıflara bırakılıyorsa, bu iktidar ne iş yapıyor? Merhum Erbakan hocamızın ifadesi ile soruyorum; Siz at yarışı spikeri misiniz?

GENÇLER MASRAFLARDAN ÇEKİNDİKLERİ İÇİN EVLENEMİYOR!

Türkiye’nin gerçek gündemi, düğün hayali kuramayan, yuva kurmaktan vazgeçen gençlerdir.

Malum bir de bu sene, Aile yılı! Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı 14 Şubat günü bir tweet attı.

Şöyle diyor: ‘Seviyorsan git evlen bence.’ Bu çok ‘zekice’ olduğu düşünülen paylaşımın altını incelemenizi rica ediyorum. İşte Türkiye’nin gerçek gündemi, gençlerin gerçek gündemi orada yazıyor. Hani az önce iktidar toplumla zihinsel bir kopuş yaşıyor dedik ya, işte buna en iyi örnek, bu paylaşımdır. Birinin bakanlığa şunu açıklaması gerekiyor: Gençler evlilik teklif etmekten çekindikleri için değil, evlenmenin masraflarından çekindikleri için evlenemiyorlar!

Bugün Türkiye’de asgari ücret 22.104 lira. Ev tutma, beyaz eşyalar, mobilyalar ve düğün masrafını düşünelim. Ortalama bir ev, ortalama eşyalar ve ortalama bir düğünün maliyeti en az 500-600.000 TL. Asgari ücretli bir genç, bunu biriktirebilmek için; tam 28 ay, yani 2,5 yıl yemeyecek içmeyecek, başka bir harcama yapmayacak ki, bu parayı biriktirebilsin. Fakat esas can alıcı nokta bu değil. 31 Ocak 2025 itibariyle, bekar bir çalışanın aylık yaşama maliyeti ne kadar biliyor musunuz? 28.000 TL. Maaş 22.000 lira, yaşamanın maliyeti 28.000 lira. Hadi seviyorsan git evlen! Sosyal medyadan ‘seviyorsan git evlen’ derken, hangi gerçekliğe, hangi ekonomiye, hangi enflasyona bakarak konuşuyorsunuz. Aile yılında, ortada böyle bir trajedi varken, tam da bu işlerle ilgilenmesi gereken Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nı ciddiyete davet ediyoruz.

İFTİHARLA ÖVÜNDÜĞÜMÜZ GENÇ NÜFUS GİDEREK ERİYOR!

Aile kurumu bir milletin bekası demektir! Ama geçtiğimiz aylarda TÜİK’in açıkladığı istatistikler bu konuda bizi endişeye sevk ediyor. Önemli bir veri paylaşacağım. Son 20 yılda, evlenenlerin sayısı % 20 azalırken, boşananların sayısı % 47 artmış. Boşanma sebepleri arasında elbette bireysel sorunlar vardır. Fakat en öne çıkan faktör ekonomik zorluklardır.

Bakınız bu grafik, yıllara göre doğum hızını gösteriyor. İki dönemde keskin bir düşüş yaşamışız. Biri 2001, biri 2021! Bu iki dönemin ortak noktası ne biliyor musunuz? Ekonomik Kriz! Aslında bunu bizim grafiklerle anlatmamıza, söylememize gerek yok. Hepiniz, her gün bunları zaten duyuyor, görüyor hatta yaşıyorsunuz. Bu veriler ışığında şunu söylemek mümkün; Bir zamanlar iftiharla övündüğümüz genç nüfus potansiyelimiz giderek eriyor!

Şimdi tabloyu bir kez daha ele alalım. Gençlerimiz evlenemiyor, evlenen geçinemiyor. Kıt kanaat geçinebilen, çocuk sahibi olmaktan çekiniyor. Çocuk sahibi olan annelerimizin bir bölümü, ekonomik şartlardan dolayı çalışmak zorunda kalıyor. Aile Yılı kapsamında yapılan açıklamalar, aileyi gerçekten koruyacak eylemler yerine sadece popülist söylemlerden ibaret.

Örneğin,

  • İlk altı ay yalnızca anne sütü öneriliyor. Ama çalışan anneler, bebeği sadece iki aylıkken işe dönmeleri gerekiyor.
  • İlk üç yılda, ebeveyn bakımının önemi sıkça vurgulanıyor. Ama ücretsiz izin süresi iki yıl.
  • ne yazık ki, yeterince kamu kreşi yok. Özel kreşler ise çok pahalı.

Bizim önerimiz çok net: Gelin aileleri güçlendirelim. Çalışan annelerimiz, eğer istiyorlarsa iş hayatlarına daha kolay devam etsinler! Bunun için iki çözüm önerimiz var.

  • Biz, çalışan annelerin doğum sonrası yaşadıkları ekonomik zorlukları ortadan kaldırmak amacıyla, doğum izninin ilk 6 ayında tam ücretli izin verilmesini öneriyoruz. Ayrıca, bu süre sona erdikten sonra, doğum sonrası 2 yıl boyunca maaşlarının %80’inin, asgari ücretten az olmamak kaydıyla işsizlik sigortasından karşılanmasını öneriyoruz. Bu düzenleme, kadınların çocuk bakımını ihmal etmeden eğer istiyorlarsa iş hayatına katılmalarını sağlayacak ve ekonomik güvencelerini teminat altına alacaktır.
  • Kreş açma zorunluluğu, yalnızca kadınlar için değil, tüm ebeveynleri kapsayacak şekilde düzenlenecek. Ve 100’den fazla çalışanı olan her iş yeri için geçerli olacaktır. Bu sayede çalışanlar, iş ve aile dengesini daha kolay kurabilecektir. Bu iki adım, tüm aile bireylerine rahat bir nefes aldıracaktır.

UMUTSUZ DEĞİLİZ! UNUTMAYACAĞIZ, UNUTTURMAYACAĞIZ!

Biz, Milli Görüş hareketi olarak her zaman "Önce Ahlak ve Maneviyat" düsturuyla hareket ettik. Çünkü biliyoruz ki ahlak ve maneviyat olmadan sağlıklı bir toplum olmaz, güçlü bir ekonomi olmaz, adil bir yönetim olmaz, huzurlu bir toplum olmaz! Bugün Türkiye’nin yaşadığı tüm krizlerin temelinde de işte bu “ahlaki ve manevi erozyon” yatmaktadır. Peki, çözüm nedir? Çözüm, güçlü bir aile yapısıyla, adil bir ekonomik sistemle ve sağlam bir ahlaki duruşla yeniden ayağa kalkmaktır! Umutsuz değiliz! Çünkü biliyoruz ki bu millet, tarih boyunca en zor zamanlarında bile maneviyatıyla, birliktelik duygusuyla her zaman ayakta kalmayı başarmıştır. Bugün de bunu başaracaktır. Bizler, yaşanabilir bir Türkiye için, Yeniden Büyük Türkiye için mücadele ediyoruz! Şunun bilinmesini isteriz; Sağlık sistemini ticarileştirip, ameliyat masasını pazarlık masasına dönüştürenleri unutmayacağız, unutturmayacağız. Kamuda mülâkatı kaldırmaya söz verip liyakatı ortadan kaldıranları unutmayacağız, unutturmayacağız.

Seçimden önce, dükkân dükkân gezip, seçimden sonra, selâmı sabahı kesenleri unutmayacağız, unutturmayacağız. Çiftçiyi, tarlada; emekliyi, ucuz et kuyruğunda; asgari ücretliyi, komisyon masasında; depremzedeyi, konteynerde unutanları asla unutmayacağız, unutturmayacağız.

Yuva kuramayan gençlerimize biz umut olacağız! Geçinemeyen emeklimize, asgari ücretlimize, işçimize hakkını biz teslim edeceğiz! Çocuklarımıza huzurlu bir gelecek bırakacağız! Biz milletimize olan yükümlülüğümüz ve yanlış da yapsalar iktidardakilerle de kardeş olduğumuzdan dolayı bu manzaraları anlatmak ve ikaz etmek görevimizi yerine getirmeye devam edeceğiz. Hayra motor, şerre fren olma… Bu ilke Milli Görüş’ün en başından beri ana düsturudur ve bundan sonra da böyle olacaktır. Allah’ın izniyle, kazanan biz olacağız, kazanan milletimiz olacak!”